Yinelenen bir sayfa içeriğinin okuyucunun dikkatini dağıttığı bilinen bir gerçektir. Lorem...
DevamıPROF. DR. CEMAL SARICAN - ZIRAAT YÜKSEK MÜHENDISI ERKAN SARICAN
Dünya protein gereksiniminin önemli bir bölümü koyun etinden karşılanır. Bunun için hayvan ıslahçısının amacı verimleri yükseltme yanında bir anaç başına doğan kuzu sayısı ile kayıpları azaltarak büyütülen kuzu sayısını arttırmaktır.
Kuzu ölümlerinin zaman olarak dağılımı şöyle yapılabilir:
En çok ölümler embriyonal dönemde olmaktadır. Ölüm oranı % 20-25 e kadar çıkabilmektedir. Bu ölümler yetiştirici tarafından hiçbir zaman farkedilemez. Embriyonal ölümlerde ölen embriyo vücut tarafından resorbe edilir. Daha sonra koyun tekrar koç alabilir.
Fötal dönem ölümleri daha azdır. Oranı ise % 3-5 arasında değişir. Bu tip ölümler yetiştiriciler tarafından erken doğum olarak tanımlanır.
Perinatal periyod ölümlerinin hangi sınırda başladığı konusunda kesin bir tanım yoktur. Ancak doğumdan kısa bir süre önce olan ölümlerle doğum sonrası ilk hafta içindeki ölümler perinatal periyod ölümleri olarak tanımlanır. Bu dönemde görülen ölümler en yüksek düzeydedir.
Alexander ve arkadaşları (1959) ölümlerin % 88’inin ilk üç günde görüldüğünü, JONSRON ve ark. (1980) ise perinatal dönem ölümlerinin % 77.8olduğunu, LAUCHER (1973) aynı dönem ölümlerin % 75’e ulaştığını, KANTER (1977) ise ilk iki gün ölümlerini % 61.6 olarak vermektedirler.
Post natal periyod ölümler, perinatal dönem sonudan sütten kesime kadar olan devredeki ölümlerdir. Bu süre 6 hafta ile 4 ay arasında değişir. Bu dönemdeki ölümlerde daha çok çevre faktörleri etkilidir. Yetiştirme şekli nemli, sıcak ve soğuk hava, beslenme önemli çevre faktörlerindendir (KÖNIGS, 1981).
Kuzu ölümlerinin nedenleri üç grup altında toplanabilir:
Doğum ağırlığı kuzuların yaşama gücünü büyük çapta etkiler. Doğum ağırlığının düşmesiyle ölümler de artar. Doğum ağırlığı 1.7 kg’ın altında olan kuzularda ölüm % 94 dolayındadır. Buna karşılık ortalama 3.4 kg doğum ağırlığında olanlarda ölüm % 8.1’dir (MAUD ve DUFFELL, 1977). ROSE (1978) yaşayan kuzuların doğum ağırlığının 3.4 kg ölenlerin ise 2.8 kg olduğunu saptamıştır. Doğan kuzuların üçte biri 2.0 kg’ın altında doğum ağırlığına sahip olduklarından yaşamamışlardır. Doğum ağırlığını yükseltmekle yaşama gücü belli bir sınıra kadar iyileştirilebilir. Doğum ağırlığının belli bir sınırı aşmasıyla ırktan ırka değişmekle birlikte Dystokie olasılığı artar (KRÜGER, 1973).
Erkeklerdeki ölüm dişilerden daha yüksektir. Bu nedenle büyütülen dişi sayısı genelde % 2-3 dolayında daha fazladır. Erkeklerde görülen yüksek ölüm oranı, artan doğum ağırlığına bağlı olarak ortaya çıkan Dystokie’den dolayıdır (GUNN ve ROBINSON, 1963).
Anaların optimal ve yetersiz beslenmesinde tekizlerin ölüm oranı çoğuzlara göre daha düşüktür. Çoğuzlarda düşük doğum ağırlığı nedeniyle ölüm oranı artar. Melezleme ile döl veriminin arttırılmasına karşılık kuzulardaki ölüm oranı da artmaktadır (MAUD ve DUFFELL 1977, KRÜGER 1973).
Ölü doğum, ana rahminde veya doğum yolunda yaşama gücü düşüklüğünden, doğum hataları vs. hiç nefes almadan ölmüş olan yavruların doğumudur. Avustralyalı DENNIS (1974b) 465 ölü doğumu otopsi yaparak incelemiş bunlardan % 5’inin Prenatal, % 20.5’inin de doğum sırasında olduğunu saptamıştır. 1. grubun canlı ağırlığı 1.6 kg, 2. grubun ise 3.7 kg tüm otopsi yapılan materyalde ise 3.4 kg dır.
KANTER (1977) tüm doğumların % 10.9’unun prenatal olduğunu saptamış ve ölü doğum olarak sınıflandırmıştır.
DENNIS (1974a) tarafından yürütülen bir araştırmada doğumdan sonraki ölümlerin zaman dilimleri içindeki sonuçları aşağıda gösterilmiştir.
Modern koyun yetiştiriciliğinde ekonomik başarı çoğu işletmelerde bir anaç koyun başına büyütülen kuzu sayısı ile ölçülür. Bu da koyunlarda daha çok görülen büyütme dönemi ölümleriyle büyük ölçüde düşer.
Çoğuz doğumlarda kayıplar daha da artar. Ölümlerin nedeni çoğuz doğumlardaki düşük doğum ağırlıklarına bağlanmıştır ancak burada da daha önceleri konstitüsyon olarak bilinen diğer özelliklerin etkisi söz konusudur. Bugün bu özellik vitalitet başka bir deyişle; yaşama gücü olarak tanımlanmaktadır.
Hücre yüzeyinde görülen fiziko kimyasal olayların seyri enerji metabolizmasını, vücut hücrelerinin enerji kullanımını engelleyebileceğinden yüksek büyütme kayıplarının nedeni olarak görülmüştür.
Her bir hücrenin katabol ve anabol olaylarının kantitatif analizini yapabilmek için fonksiyonu olan elementlerin kullanılması gerekir. Böyle bir analiz için de çeşitli olanaklar söz konusudur. Substrat ara basamaklar aynası, koordine olan taşıyıcı metaboliten (Koordiniende, Transportmetaboliten) statüsü veya katalizatör enzimlerinin aktivitesi araştırılabilir. Herbirinin kendine göre belli bir yorum güvenirliliği vardır.
Anabol ve Katabol madde değişiminde katalizatör enzimlerin aktiviteleri bir hücre veya organın metabolitik kapasitesi hakkında bilgi verirler. Bu da substratların maksimum çevirilebilme oranıdır.
Her bir kilit enzimin maksimal aktivitesi için değerleri belli bir madde değişimi yolunun göstergesi ise göz ardı edilmemelidir. Organizmanın çalışmasında hormonları, enzimleri….. ve metabolit olayların ayarlanmasını birey kendisi gerçekleştirir. Miktar ve aktivitedeki herhangi bir anormallik organizmanın belli noktalarında bir aksaklığın belirtisidir. Ölü doğum nedenlerinin araştırılmasında da bu olanaktan yararlanılır. Koyunlarda doğum oranı ölümler prodüktiviteyi düşürür. Büyütme kayıplarının çoğunu aşağı yukarı % 80’ini ilk günlerdeki ölümler oluşturur. Bu nedenle ölüm nedenlerinin ortaya konması, çözüm yollarının araştırılması büyütme kayıplarını azaltması açısından önemli bir konudur.
Açlık nedeniyle ölümler, daha çok çok düşük ağırlıkta ve ağız sütünü alamayan kuzularda görülür. Düşük doğum ağırlığı burada en önemli faktördür. Özellikle çoğuz doğumlarda ananın gebelik döneminde yeterli beslenememesi doğacak kuzularda düşük canlı ağırlığına neden olur. Bu da doğumdan sonraki kuzu ölümlerini yükseltir. Büyütme başarısını düşürür. Gebelik dönemindeki yüksek sıcaklık da doğum ağırlığını düşüren diğer önemli bir faktördür. Cinsiyet de büyütme başarısını etkiler. Erkek kuzularda ölümler dişilerden daha yüksektir.
MEINEZKE-TILIMAN ve WASSMUTH (1977-1978) doğum ağırlığına genetik olmayan istatistik çok önemli maternal etki saptamışlardır. ROBINSON (1976) ise ölen fötusların resorbsiyonu kalan fötusların gelişmesini önlediğini ve düşük doğum ağırlığına yol açtığını bildirmektedir. Bu durumda madde değişimi için plasenta üzerinde sınırlı sayıda kotiledon kalmaktadır. Düşük canlı ağırlıktaki bir kuzuda vücut bölümleri yeterli gelişmediğinden ve vücut ağırlığına göre daha az yağ oranına sahip olduğundan yaşama şansı azalır.
ALEXANDER (1962) yeni doğan kuzularda enerji deposunu incelemiş gebelik döneminde iyi beselenmeyen anaların kuzularında 400 kcal, iyi beslenenlerin kuzularında ise 1000 kcal bulunduğunu saptamıştır. İlk grup kuzularında vücutta yağ oranı % 3.08 olduğu halde diğer grupta % 2.22 dir. İlginç olanı çok iyi beslenmiş analardan doğan ikiz kuzular tek doğanlardan daha az vücut yağına sahip olmalarıdır. Fakat aynı araştırıcı daha sonraki araştırmalarında tek ve ikizlerin yağ oranı arasında önemli bir farklılık saptayamamıştır.
Ortalama karaciğer glikozeni (% 5.9) ve kan glikozen oranı (% 2.4) anaların beslenme şeklinden etkilenmemişlerdir. Doğumdan sonra ağız sütü alamamış kuzularda belli bir süre sonra organizma çalışma aktivitesinde bir gerileme söz konusu olabilir. Vücut sıcaklığı hızla düşer bazı hastalık belirtileri görülür ve üç saat içinde kuzu ölür. Tüm enerji rezervi 16 saat ile 5 gün arasında biter. DENNIS (1974a) çalışmalarında doğum sonrası ölümlerin % 64.4’ünün açlıktan ileri geldiğini saptamıştır. Kuzuların canlı ayakta durabilir oldukları halde ağız sütü almadıkları için genelde 3 gün içinde ölmektedirler. Otopside gözlenen tipik durum normale göre daha küçük bir karaciğer ve yumuşamış jelatinleşmiş erik kırmızısı renginde yağa gözle görülebilir şekilde rastlanmıştır.
Genellikle Dystokie oransal olarak daha büyük bir doğum ağırlığına neden olmaktadır. Buda doğum sonrası ölümlerin bir nedenidir. Ölümlerin % 20-60’ı anormal büyüklükte doğan kuzulardan kaynaklanmaktadır.
Ölümlerin ancak % 2’si üşümeden kaynaklanmaktadır. Açlık ile üşüme arasında bir bağlantı da söz konusudur.
Doğum sonrası ölümlerin % 9 anormalliklerden kaynaklanabilmektedir. Bunlar; Agnathie, Atresiaani, kalp anormallikleri, Mikrognathie, Arthrogrypose, çift başlılık, kol ve bacak arazları, Hypospadie, Hydrocepalus ve Meningocel’dir.
Struma, beyaz adele hastalığı ve enzotik Ataxie’den kaynaklanan ölümlerdir.
İntestinal arazlar, Frakturen, dolaşım sistemi bozuklukları, karaciğer lezyonları doğum sonrası ölüm nedenlerindendir. Ölümlerin % 5’ini oluşturur.
SAFFORD ve HOVERSLAND (1960) karaciğer kapselruptur’ları üzerinde yüksek oranda ölüm nedenine (% 2.7) rastlamışlardır. Araştırılan olayların % 65’inin büyük olasılıkla doğum yolunda olduğu düşüncesindelerdir. % 35’i ise doğum öncesi travmadan kaynaklanmaktadır. Bu da ananın yandan yaralanmaları sonunda görülür.
Doğumdan sonraki kuzu ölümlerinin en büyük etkeni patojen mikroorganizmalardır. HIGT ve JURY (1970) araştırmalarında ölümlerin % 11.6’sını patojen mikroorganizmalara bağlamıştır. KANTER (1977) ise araştırmalarında düşüklerin (yavru atmaların) % 26.2’sini anaların clamydia ovin ile bulaşmasına bağlamıştır. Purvis ve ark. (1975) daha çok az gelişmiş kuzularda bakteriyel septisemiden kaynaklanan ölümlerin oranını % 14 bulmuştur. Patolojik bulgulara dayanan ölüme neden olan enfeksiyöz hastalıklar şunlardır (BUSSE, 1981).
En önemli ölüme yol açan hastalık Pneumonie’dir. Bu da ancak doğumdan 15 gün sonra görülmeye başlanır. Dizanterminin neden olduğu ölümder de % 14’ü bulabilir (SAFFORD ve HOVERSLAND, 1960). Barsak ve işkembe ile ilgili hastalıkları kuzuların anasız büyütülmesinde daha sık görülür. E. Coli-Enteritis daha çok yüzeysel otlatmalarda görülür.
DENNIS (1974a) hastalık yapan mikroorganizmaların etki zamanlarına göre sınıflandırılması aşağıdagösterilmiştir.
Dzapo ve Wassmuth (1978, 19779) kalp ve uzun sırt kasında β-Oxidation, Glykoze’nin enzim aktiviteleri ile doğumdan-kesime kadar yaşama gücü arasındaki ilgileri araştırmışlardır.
Her iki dokuda HAD (β-Hydroxyacyl-COA-Dehyrogenase) aktivitesi ile yaşama gücü arasında çok düşük bir ilgi olmasına karşın, kalp kasındaki SDH-(Succinatdehydrogenase) toplam aktivitesi arasında orta düzeyde bir ilgi saptanmıştır.
Kalpdokusunda HAD/SDH oranı da yaşama gücü ile orta yükseklikte ilgilidir. Aynı doğrultuda çalışan WOLANIS ve ark. (1980) besi kuzularında Zwercekfellpfeifler kasında büyütme dönemi tüm bölümlerinde HAD aktivitesi ile SDH - Toplam aktivitesi ve yaşama gücü arasında oldukça yüksek ilgiler saptamışlardır. Aynı araştırıcı aynı yükseklikte ilgileri NADP-ICDH (Nicatinamid-Adenin-Dinveleotid-Isocitratdehydrogenase = NADP ye bağlı ICDH) aktivitesinde de bulmuşlardır.
Doğum sırası ve doğum sonrası ölümlerle anzim aktiviteleri arasındaki ilgilerin saptanmasında genelde şu organlardan örnekler alınarak araştırmalar yürütülür:
Dokuda enzim aktivitelerinin saptanması yanında tüketilen ağız sütü miktarı, kalp ve karaciğer ağırlıkları da alınır. Ayrıca ırk, doğum tipi ve cinsiyet de bu tip çalışmalarda göz önüne alınan özelliklerdendir.
Doğumların başlamasından önce yapılacak işler:
Doğumdan Sonra Yapılacak İşler:
Kuzuların sağlıklı büyümesinin ilk koşulu, ağıl temizliği ve dezenfeksiyonudur. Ana rahmi mikropsuz bir ortamdır. Ağıl temiz değilse her türlü mikrop ürer yeni doğan bir kuzuda mikrop girişine en uygun yer göbek kordonudur. Burası mikropların vücuda giriş kapısıdır. Bu kapıyı kapatalım. Nasıl mı ? 2,5-3 cm alttan bağlayıp keselim ve tentürdiyotla dezenfekte edelim. Eğer bu kapıyı açık tutar , mikropların vücuda girmesine buyur dersek, bakın neler olur:
20.06.2017
Çiftçi kurslarına 'bayan' ilgisi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Eğitim Yayım...
Devamı